1 Haziran 2019 Cumartesi

Ders Veren Hikayeler Kısa



DOSTTAN GELEN HER ŞEY TATLIDIR

        Mahmud Gaznevi’nin nedimi olan ayaz ile sultan, beraber salatalık yiyorlardı. Sultan, salatalığı soyuyor; yarısını Ayaz'a, kendi eliyle veriyor, yarısını da kendi yiyordu. Salatalığı yiyen sultan, onun zehir gibi acı olduğunu gördü; fakat karşısında aynı salatalığı tatlı tatlı yiyen Ayaz'a hayretle sordu:
“Yediğin salatalık acı; neden yüzünü bile buruşturmadan yiyorsun da, ağzından atmıyorsun?” Ayaz:
“Aman sultanım! Sizin elinizden nice tatlı nimetler yedim; o nimetlerden sonra elinizden yediğim salatalık acı imiş, ne çıkar? O el bana yüzlerce tatlı nimet sundu, şimdi bu nimet acı diye yemeyip tükürürsem, yaptığım nankörlük olmaz mı? Hem o el tarafından ikram edilen nimet, acı bile olsa bana tatlı geldi” dedi.

Ders Veren Hikayeler Kısa

SEDEF ÇİÇEĞİ

        Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bitkin bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle yaşlı kadına:
-          Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?
-          Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra başörtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı.
-          Bu herifin ettiği, yetti gayri. Elli yıldır bezdirdi hayattan... boşanmak istiyorum...
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerin birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı birlikte yaşanmış elli yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti? Herkes, onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
-          Bizim bir sedef çiçeğimiz vardı çok sevdiğim... O bilmez... Elli yıl önceydi... O çiçeği, bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş, derlerdi. Elli yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Taa ki geçen geceye kadar... O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım... İşte ben, böyle bir adamla elli yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu her şeyimi verdim. Ondan hiç bir şey görmedim. Bir kerecik olsun kalkıp onu sulamasını bekledim çiçeğimi... ama olmadı. Onsuz daha iyiyim yemin ederim.
Hakim yaşlı adama dönerek:
-          Diyeceğin bir şey var mı baba ? dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu:
-          Askerliğimi reis-i cumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime’mi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdi. İlk evlendiğimiz günlerden birinde, boyun ağrısından onu hekime götürdüm. Hekim, çok uzun süre uyanmadan yatarsa; boyundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun.. Benim sözümü de... O günlerde tesadüf bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona, “Gece çiçek sularsan, bu çiçek tekrar canlanırmış” dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım ve seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki... Her gece o yattıktan sonra kalktım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım. Uyandıramadım. Çiçek susuz kalırdı, ama kadınımın boyun ağrısı yine azalabilirdi. Suçlandım... Sesimi çıkartamadım... Karar sizin hakim bey.
O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu...

anlamlı güzel hikayeler, en güzel öykü örnekleri, en güzel kısa masallar, anlamlı hikayeler kısa, anlamlı kısa hikayeler, çok kısa hikayeler, ders veren hikayeler kısa, anlamlı güzel hikayeler, ders veren kısa öyküler, ders verici kısa hikayeler, kısa hikayeler öyküler, kısa hikayeler, hikayeler, hikaye oku, hikaye

31 Mayıs 2019 Cuma

En Kısa Hikayeler


En Kısa Hikayeler


GERÇEK SEVGİ

“Bebeğimi görebilir miyim?” dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan nutku tutuldu. Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu... muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu anlaşıldı.
Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı. Ağlayarak “ Büyük bir çocuk, bana ucube dedi.” diye şikayet etti.
Küçük çocuk bu kulak eksikliği ile büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi, her zaman ona, “ Genç insanların arasına karışmalısın” diyordu; ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.
Delikanlının babası, aile doktoruyla oğlunun sorunu ile ilgili görüştü:
-          Hiçbir şey yapılmaz mı? Diye sordu. Doktor:
-          Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir,dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti. Bir gün babası:
-          Hastaneye gidiyorsun oğlum. Annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk. Ancak unutma, bu bir sır dedi.
Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan vücuda getirildi. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.
Yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu:
“Bilmek zorundayım; bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbirşey yapmadım.”
“Birşey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası, “fakat anlaşma kesin, su anda öğrenemezsin, henüz değil...” bu derin sır yıllar boyunca gizlendi.
Ancak bir gün o sırrın açığa çıkma zamanı geldi. Hayatının en karanlık günlerinden  birinde, annesinin cenazesi başında babası ile birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu.
Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu diye fısıldadı babası. Ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi? Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir! Gerçek mutluluk gördüğün şeyde değil, asıl görünmeyen yerdedir. Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!


BİR GÜLÜMSEME

Genç kız üzgün görünen yabancıya gülümsedi. Adam kendini Daha iyi hissetti.
Geçmişte bir arkadaşının yaptığı bir iyiliği hatırladı ve ona bir teşekkür mektubu yazdı.
Bu mektup arkadaşını öyle hoşuna gitti ki yemek yediği lokantada garsona iyi bir bahşiş verdi.
Bu bahşişin miktarına şaşıran garson, paranın bir kısmını yolda gördüğü fakire  verdi.
Fakir adam çok sevindi; çünkü iki gündür ağzına bir lokma koymamıştı. Yemeği bittikten sonra kaldığı izbe odaya gitmek için yola koyuldu. Yolda soğuktan titreyen bir köpek yavrusuna rastladı ve onu alıp evine götürdü. Soğuktan kurtulup başını sokacak bir yer bulduğu için yavrucak çok mutluydu.
Gece evde yangın çıktı. Köpek yavrusu havlamaya başladı. Bütün ev halkını uyandırana dek havladı ve böylece bütün ev halkı kurtuldu. Kurtulan çocuklardan birisi büyüdü ve cumhurbaşkanı oldu.
Bunların olmasını sağlayan ise, bir kuruşa bile mal olmayan masum, sıcak ve içten GÜLÜMSEME idi.


anlamlı güzel hikayeler, en güzel öykü örnekleri, en güzel kısa masallar, anlamlı hikayeler kısa, anlamlı kısa hikayeler, çok kısa hikayeler, ders veren hikayeler kısa, ders veren kısa hikayeler, ders veren kısa öyküler, ders verici kısa hikayeler, kısa hikayeler öyküler, kısa hikayeler, hikayeler, hikaye oku, hikaye

30 Mayıs 2019 Perşembe

En Güzel Kısa Masallar

En Güzel Kısa Masallar


AVUCUNUZDAKİ KELEBEK

Zamanın birinde, çok akıllı iki kardeş yaşarmış. Etrafındaki ve okuldaki bilgiler kendilerine yetmediğinden annesi onları, bulundukları bölgenin bilge adamına götürmüş.
Kardeşler, bilge adama pek çok soru sormuşlar ve her defasında kendilerinin tatmin olduğu cevaplar almışlar. Bundan çok memnun olan kardeşler, bir müddet için bilgenin yanında kalıp daha çok şeyler öğrenmek için annelerinden izin istemişler ve bilge adamın yanında kalmışlar.
Bilge adama sordukları ve aldıkları cevaplara çok sevinen ve mutlu olan çocuklar bir süre sonra bu işten sıkılmaya başlamışlar. Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım diye düşünmüşler.
Kardeşlerden biri, “buldum” demiş. “İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım. Avucumun içinde kelebek var, canlı mı ölümü? Ölü derse kelebeği bırakacağım, canlı derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse, cevabını bilemeyecek!”
Kelebeği ellerinde tutan kardeşlerden biri, kapalı tuttuğu ellerini bilgeye uzatmış ve sormuş...
“Avucumun içinde bir kelebek var canlı mı ölü mü?”
Bige, uzun uzun çocuğun gözlerinin içine bakmış ve cevaplamış:
“Senin ellerinde evladım, senin ellerinde...
Aşkınız...
Geleceğiniz...
Gençliğiniz...
Hayatınız...
Her şeyiniz...
Huzurunuz...
Mutluluğunuz...
Sizin ellerinizde...”


SİYAH VE BEYAZ KÖPEK

Yaşlı adam kulübesinin önünde torunlarıyla oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli, o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken, niye ötekinin olduğunu; hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı dede, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.”Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”
“Neyin simgesi?” diye sordu çocuk.
“İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder duru. Onları seyrettikçe hep bunları düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.” Çocuk,sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
“Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?” Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
“Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!”

BİLGE İLE KÖPEK

Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır; ama gölete geldiğinde sudaki yansımayı görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer.
O anda bilge düşünür: “Benin bundan öğrendiğim şu oldu” der. “Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa istediklerini elde edebilir.” Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür.
Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa, bir köpekten öğreneceği bilginin var olduğudur. Bu  yüzden, sende ne varsa başkalarıyla paylaş. Unutma ki senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için...


anlamlı güzel hikayeler, en güzel öykü örnekleri, en kısa hikayeler, anlamlı hikayeler kısa, anlamlı kısa hikayeler, çok kısa hikayeler, ders veren hikayeler kısa, ders veren kısa hikayeler, ders veren kısa öyküler, ders verici kısa hikayeler, kısa hikayeler öyküler, kısa hikayeler, hikayeler, hikaye oku, hikaye

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Anlamlı Güzel Hikayeler


Anlamlı Güzel Hikayeler

BAŞARI, ZENGİNLİK VE SEVGİ

     Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı; sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti. “Burada böyle oturduğunuza göre, üçünüzde kesinlikle acıkmış olmalısınız” dedi. “Lütfen içeri gelin size yiyecek bir şeyler hazırlıyayım” dedi.
     Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadın, eşinin biraz önce çıktığını, şu anda evde olmadığını söyledi. Yaşlı adam, başını iki yana salladı. “Eşiniz evde değilse, biz de davetinizi kabul edemeyiz” dedi.
     Akşam eşi geldiğinde, kadın karşı kaldırımdaki yaşlı adamlarla arasında geçen konuşmayı anlattı. “Senin evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler” dedi. Yaşlı adamların bu davranışlarını öğrenince, kadının eşi üzüldü” bir bakıversene dışarı” dedi. “Hala oradalarsa şimdi davet edebilirsin eve”
     Kadın kapıyı açar açmaz, karşı kaldırımdaki beyaz sakallı üç yaşlıyla  yeniden karşılaştı. “ Eşim geldi, şimdi evde” dedi ve onlara davetini yineledi. “Yemeğimizi birlikte yemek için sizi şimdi davet edebilir miyim evimize?”
Kadının davetine yaşlılardan biri cevap verdi.
“ Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz” dedi ve kısa bir duraksamadan sonra, bir açıklama yaptı:
“Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı zenginliktir. Bu yanımda oturan arkadaşımın adı başarı, benim adım ise sevgidir.” Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu. “ Şimdi evinize gidip eşinizle baş baş verip, bir karara varın” dedi. “İçimizden sadece birini davet edebilirsiniz evinize. Hangimizi davet etmek istediğinize karar verin; sonra gelin, kararınızı bize bildirin.”
     Kadın, sevginin önerisini eşine anlattığında, adam sevinçten göklere fırladı. “ aman, ne güzel! Ne güzel!” dedi. “ Hangisini davet edeceğimizi bizi bıraktıklarına göre, bizde içlerinden zenginliği davet ederiz ve evimizde bir anda zenginliğe kavuşmuş olur.”
Eşinin kararı, kadının hiç hoşuna gitmedi. “Başarıyı davet etsek, daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız kocacığım?”
Kayınvalidesiyle, kayı pederinin bu konuşmasına, içerideki odada bulunan gelinleri de kulak misafiri olmuştu. Koşarak içeri girdi ve oda kendi önerisini söyledi. “En doğru karar, sevgiyi davet etmek değil midir?” dedi. “Düşünsenize! Evimiz bir anda sevgiye kavuşacak.”
Gelini bu önerisi, kayınpederin de, kayınvalidenin de çok hoşlarına gitti. “Tamam, en doğru karar bu olacak” dediler. “Sevgiyi davet edelim...”
Kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu:
“İçinizden hanginiz sevgiydi?Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun...”
Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye başladı. Arkadaşları da ayağa kalktılar ve sevginin arkasından, onlarda eve doğru yürümeye başladılar. Kadın, büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde, zenginlik ve başarıya sordu: “Siz niçin geliyorsunuz? Ben yalnız sevgiyi davet etmiştim.”
Kadının bu sorusuna, üç yaşlı birlikte cevap verdiler:
“ Eğer içimizden yalnız zenginliği ya da başarıyı davet etmiş olsaydınız, davet edilmeyen ikimiz dışarıda bekleyecektik. Fakat siz sevgiyi davet ettiniz. Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize.”
Ve kadının “Niçin?” diye sormasını beklemeden, zenginlik ve başarı sözlerini şöyle sürdürdüler:
“Çünkü sevginin olduğu yerde, biz, zenginlik ve başarı da, her zaman onun yanında bulunuruz.”

en güzel kısa masallar, en güzel öykü örnekleri, en kısa hikayeler, anlamlı hikayeler kısa, anlamlı kısa hikayeler, çok kısa hikayeler, ders veren hikayeler kısa, ders veren kısa hikayeler, ders veren kısa öyküler, ders verici kısa hikayeler, kısa hikayeler öyküler, kısa hikayeler, hikayeler, hikaye oku, hikaye